CUMBA
emrah sönmezışık
çok çok önceydi, hiçbir gecenin içinde dolaşmamıştım henüz, boş kuyularda unutulan bakraçlar gibiydi, naftalin ağaçlarının gölgesindeki cesetler gibi, başım mı uzaktı ayaklarıma, ayaklarım mı uzaktı başıma, boynumda sonbahar yapraklarından örülmüş bir zincir, her şeyin şimdide eskidiği gemilerdi, acılarımızdı, hikâyemizdi işte
hangi sayfayı açsam kanatlarca bir göktü, menziline varırdı varmasına yol ama kendinden önceydi her gelen, sargın hançerlerdi, kaç kere sordulardı seni bana, onlar ki yanıp yanıp sönen ışıktılar, sönmek için dönüp dururdu kalpleri, çıplak ayaklı öğlenlerde üşümüşlerdi bir kere, onlar ki yatağına kuraksayan suydular
hiç aynı resme bakmamıştık biz sizinle, sizi anlatan şeyler onları da anlatırdı elbet, façası çizik bir akşamdı, hangi kalabalığa yeltensek dar koridorlardan geçerdi yol, gölgemizin üstüne düşen gölgeydi, kurduğu tuzakları dolaşır gibiydi çoğu, kimi okulda, kimi eve dönerken merdivenlerde, kamuydu, kamuydu her şeyin geçinde
ki aklımız ermezdi gidenlerin gittiğine, uzaklarda bir n harfi gibi güverteye düşerken kuşlar, bıraksanız annesini yeniden doğururdu çocuk, bıraksanız kendi karnını yarardı, başı gövdesinden ayrılmış bir bedeni boyardı sonra, oydu atlaslarca izlenen, bıçaklıydı ya da tabancalıydı solukları
ana kucağından düşmüştük hayata, bir buğday, bir buğdayda çoğalırdı, ama tutan bir kandı kime bakınsak, gülün bülbülünü sayıkladığı gecelerdi, duvarlarına asbest sıvanmış evlerin geceleri, gecelerimiz
son vapur da alıp götürmüştü cebimdeki mendili, zaten siline siline yazılmamış mıydık bu mermere, zaten rıhtımlardan söküle söküle, yanaştığı kıyının terkiydi sonunda herkes, sığamazsın ya kendine bile, sesin sözcüklere sığmaz, cumbalar evlere
bunu sen de biliyorsun, üç el silah sesi, üç okyanus, hepi topu birkaç tişört, birkaç gömlekti, bizim buralarda böyleydi, havalanmazdı peşinden koştuğumuz uçurtma, çünkü doymazdı denizler nehirlerine, çünkü çıkmazdı bazı sokaklar kınından, bizim buralarda böyleydi, önce babalarına gömülürdü kızlar