Niçin Sanat Olayı
Ali Rıza Özkan, Ülkü Tamer’in çok önemli girişimlerinden biri olan Sanat Olayı dergisini sanal yayın olarak çıkarma önerisini daha 2012’de Haldun Çubukçu, Mecit Ünal ve Seyyit Nezir’le düşün ve sanat konuları üstüne düzenlediği aylık buluşmalardan birinde gündeme getirmişti. Sonraki buluşmada da Ulaş Karakul’un hazırladığı çok yalın ve revnaklı logoyu gösterdi. Çubukçu’nun birdenbire Aydınlık Kitap’a yayın yönetmeni oluşuyla tasarıyı askıya almışsak da benim kafamda bir saplantıya dönüştü. Nitekim yine dördümüz, Aydınlık Kitap’ta her hafta yazmasını önermek üzere bir araya geldiğimizde bu konuyu da açınca Ülkü Tamer epeyi keyiflenmişti. Ama doğrusu mürekkep kokusunun büyüsüyle eke ve daha sonra gazetenin kültür sanat sayfasına yoğunlaşıp da aynı süreçte Üvercinka’yı da çıkarmaya başlayınca Sanat Olayı dip köşede bir yığın girişim ve tasarımın altında öylece kalakaldı. Küresel salgınla birlikte dijital yayının yakıcı ihtiyaca dönüşmesi üzerine bu kez tek başına giriştim işe.
Aşk ve şiddet
Geçtiğimiz cumartesi tasarımcı ve editör arkadaşlarla son rötuşlar için buluştuğumuzda telefon susmak bilmedi: Meğer Birgün’deki bir yazıda, birlikte olduğu kadınlara Cemal Süreya’nın şiddet uyguladığı yazılmış; Cemal Süreya Kültür Sanat Derneği olarak bir açıklama yapmayacak mıymışız? Derken ileti yağmaya başladı: Senem Timuroğlu’nun şu sözlerine karşılık vermeliydik:
“Yeniden kitaplarının basılacağı Cemal Süreya mesela. Sevda şairi. … fiziksel erkek şiddeti içinde boğulan kadınların (yer aldığı) … tabloya kendisinin de dediği gibi, hayatı şiirine dahil, Türkiye’nin en tanınmış şairlerinden biri olarak, âşık olduğu kadınların ağzını gözünü patlatan Cemal Süreya’nın hiç katkısı yok mudur?”
İlk cümledeki anlatım bozukluğuna sayfa editörünün de aldırmadığı özensizlik karşısında, bağcıyı dövme hırsından başka hiçbir hakikat ve ilkenin anlam taşımayacağı bir tartışmaya girmenin gereksizliğini düşündüm önce. Dernek YK üyeleri de hiç oralı olmadı zaten. İlerleyen saatlerde tepkiler bile yatıştı üstelik. Ama bu sabah, Cemal Süreya’ya olan aşkını bedenine dövmelerle şiddet uygulayarak yansıtan genç kadınlar başta olmak üzere, platonik duygularının böylesine buram buram şiddet kokan bir yazıyla tacize uğratıldığı savındaki nice şiirsever, iddianın tartışılması için üsteliyordu.
Tomris’in Cemal’i
İlk şiirini Üvercinka’da yayımlayan ve “güzelliğini ayna yerine Cemal Süreya resmine bakmaktan aldığını” gururla söyleyen Figen Şentürk, mektubunu şairin şiddet uyguladığı söylenen Tomris Uyar’ın anılarından bir paragrafla bitiriyordu:
“Evine bağlı, evinde olmayı seven bir adam; akşamları eve biraz geç gel yahu, bir erkek hiç dolaşmaz mı dedim, ertesi gün altıyı çeyrek geçe geldi, sonraki gün altı buçuk… Normalde altıda gelirdi. Bir gün toz aldım, bezi silkelemek için pencereden eğildim ki kapının önünde oturmuş saatin dolmasını bekliyor.”
Feyziye Özberk, Papirüs Düşçüsüyle Buluşma kitabında, Tomris Uyar’ın ağzından –Ekşi Sözlük’te de yer alan– şu cümlelere yer veriyor:
“Feodal değil. Evine bağlı, evinde olmayı, çalışmayı çok seven bir adam… Son derece şefkatli… Sözgelimi nezle olayım, aman efendim çaylar yapılır, yatağa getirilir, başımda oturulur, saçım okşanır, ilaçlar… O güne kadar başka hiç kimsede görmediğim bir şey.
“Ciddi bir ilişkide kendini çok koruyan, monogam bir erkek. Aldatması yok.
“Kıskanç ama kıskançlığın anlamını çok iyi kavramış, yine de kendini engellemeyen, bu yüzden de pişmanlık duyan, acı çeken bir sevgili…
“Edebiyat dışında baş ilgi alanı politika.
“Şiiri çok iyi bilen, iyi yazmaktan korkan, mükemmellikten kaçan bir şair.”
Elinde sineklikle şiddet uygulamak
Zühal Tekkanat’ın anlattıkları üzerine Aydan Ay’ın kalem aldığı Zühal ile Cemal’de (s. 61 – 67), Süreya’dan ayrıldıktan sonra Turgut Uyar’la evlenen Tomris’in karı koca İstanbul’a geldiklerinde onlarda kaldığı yansıtılır. Anlatılanlarda şiddet izleri ima eden bir davranış ya da söz yer almaz. Timuroğlu’nun inandırıcı bilgi ve güvenilir kaynakları vardır umarım. Onur Caymaz, yazının altına, yorum adına şunu yazmış: “Galiba kadına şiddet bir tek HDP vekili olunca göz ardı ediliyor. Baksana Cemal Süreya bile ‘ağız göz patlatmış’. Arkadaş öyle bir şey ‘duymuş’, yazmış…” Şiddet, özellikle kadına şiddet, kimden gelirse gelsin mazur görülemez.
Timuroğlu, feminizmin öncü kuramcısı Beauvoire’dan Süreya’nın çevirdiği Sade’ı Yakmalı mı? kitabını biliyor olmalıdır. Beauvoire orada Sade’ın yapıtlarını, düşüncesiyle yaşamı arasındaki örtüşmeleri irdelerken insan doğasına ilişkin çarpıcı kimi gizleri nasıl yakaladığını sergiler. Bilindiği gibi, Cemal Süreya, Aşkın Suçları ve Erdemle Kırbaçlanan Kadın kitaplarını da çevirdi Sade’dan. Foucault, Cinselliğin Tarihi’nde toplumsal şiddetin yükselişiyle kadına yönelik şiddetin ilişkisini, kadın erkek ilişkilerinin yanı sıra her türlü ilişkide ve siyasal iktidar sorununda cinselliğin işlevini enine boyuna işler. Bu konuda daha nice kitap var. Aile içi çatışmanın her türlü biçimini siyasal iktidarlarca kışkırtılan “kadına yönelik sistemli şiddetin kapsamı içinde” gören ucuz yorumlar onu meşrulaştırmaya hizmet eder, aslında şiddeti besler. HDP’li milletvekilinin “kadına şiddet uygulamasına hafifletici nedenler ararken” olguları, bilimsel vargıları, sanatsal değerleri de elindeki sinekliğe bakarak şiddet yanlısı göstermeye çalışmak şaire uygulanmış bir şiddet değil midir?