Süleyman Yağız
kırbaçlı âşığıydım sevdanın
“spartacus” gibi isyanlardaydım
“ferhat”lığa özendiğim de oldu
–bir deli fişek gibi
amma önce “şirin”im küstü
–sonra “şiir”im
asılsız çıktı ihbarları yüreğimin
krizlere tutuldum “berlin”de
duvarları üstüme yıkıldı
“rumen”i, “rus”u ve de cem-i cümlesi
uyandı yeni bir güne
–gün döndü tersine
ve bitti, hayâllerin hikâyesi;
açılınca “pandora”nın kutusu
oysa ne meydanlar okudum
–nice “hınzır hızır paşa”lara
direndim zincirlere, kelepçelere
“balyoz”lara, baskınlara
“pir sultan”dım “banaz”da
“dadaloğlu”ydum “gâvur dağı”nda
ve bir “promete”ydim “kafkas dağı”nda
sanki efsanelerde yaşıyordum
hapsine girmiştim hasretlerimin
“herakles”im gelmedi, unuttu beni
hemi göçebe, hemi mülteci etti
gölgelerimle yarıştırdı beni
ereklerim, gereklerim
ne kadar çok yordu beni
hepsi ortada; bak işte gözlerime
gözlerim yalan söylemez
geldi geçti kışlarım, ayazlarım
–kırlarım, baharlarım
dolular düştü yazlarıma
yangınlar üşüştü güzlerime
ne ağıtlar yaktım
yandım, yanıldım
yendim, yenildim insanca, bir zaman
amma pişman değilim hiçbir zaman
İstanbul, 1992