Kendisinin de birçok yerde belirttiği gibi, daha çocuk yaşta, Antep’te tutkunu olduğu sinema sanatı Errol Flynn’li, Gary Cooper’li, Buck Jones’lu ve Ken Maynard’lı filmlerle onun serüven merakını kamçılamış, onun sınırlı çocuk dünyasıyla dış dünya arasında köprüler kurmasını sağlamıştı. Kitaplar ve sinemayla keşfettiği yeni dünyalar böylece yaşadığı ortamda gözlemlediği yerleri ve insanları da daha derinlemesine değerlendirmesini kolaylaştırıyordu.
Adını ellili ve altmışlı yılların başında onaya çıkan “İkinci Yeni” akımı içinde duyuran Ülkü Tamer için o akımın en önemli temsilcilerinden Cemal Süreya şunları söylüyordu:
HALK EDEBİYATINDAN DA BESLENDİ
“Nuh’un gemisi gibiydi Ülkü Tamer’in ilk şiirleri: kalabalık, şenlikli, her türlü imgenin erkeğini ve dişisini barındıran, terzilerle, dülgerlerle, tilkilerle, kirpilerle, sansarlarla ve her şeyle dolu. Hayatın, ölümün ve her şeyin amatörüydü Ülkü Tamer bu şiirlerde… Baştan itibaren İkinci Yeni’nin önemli gelişme halkalarından biri de o oldu… En soyut atılımını bile çok yalın bir dille yapan bir şairdir o… Kısa şiirlerinin çoğu karnaval bileti gibidir, sevinçle doludur; uzunları ise hemen hemen her zaman trajik öğelerle çalışır.”
İlk şiirlerinden sonra da sevinçle hüznü yan yana getiren ama alaycı gülümsemesini dudaklarından eksiltmemeyi bilen bir yolculuğu sürdürdü Ülkü Tamer. Çünkü onun geniş ilgi alanının merkezi her zaman insandı. Antep’teki çocukluk arkadaşları, oturduğu mahallenin sakinleri, tiyatroculuk yıllarından unutamadığı dostları, sinema teknisyenleri, at yarışı meraklıları, Yeşilçam kahvelerinin müdavimleri ve dünya edebiyatının devleri…
O, şiirinde bu toplumsal coğrafyadan besleniyordu. İspanya’ya Lorca’yla, Alberti’yle; Güney Amerika’ya Vallejo’yla, Nerada’yla, De Andrade’yle; Kuzey Amerika’ya Pound’la, Jac London’la, Hemingway’le; Rus Çehov’la, Yevtuşenko’yla; geçmişe mitoloji kahramanları, Homeros, Shakespeare ve daha nice klasik yazarla uzanıyor; orada özdeşleştiği yaşantıları şiirlerinde bizle paylaşıyordu. Böylece bu toplumsal coğrafya aynı zamanda tarihsel bir boyut da kazanmış oluyordu.
Ülkü Tamer’in beslendiği kaynaklardan birinin de halk edebiyatı ve folklor olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Kendisiyle yapılan söyleşilerde o da Yunus Emre’nin, Pir Sultan Abdal’ın, Karacaoğlan’ın, Seyrani’nin adlarına sevdalanıyor. Bu kaynaktan nasıl yararlanılacağını birçok şiirinde, özellikle de Antep Neresi şiirlerinde başarıyla gösteriyor. Onun birçok şiirinin kolayca bestelenmesinin ve sevilen şarkılar olarak benimsenmesinin de bu şiirlerde halk şiirinin ezgisel özellikler taşımasındandır.
ŞİİRDE İRONİ
Birhan Keskin, Ülkü Tamer’le yaptığı söyleşide onun şiirinde ironinin de bir başka belirgin özellik olduğu üzerinde duruyor. Ülkü Tamer bu özelliği yaradılışıyla ilgili bir öğe olarak açıklıyor.
Burada onun çocuksu kişiliğinin, dünyaya yarı alaycı bir gözle bakan çocuk yaradılışının payı olduğunu da söyleyebiliriz. Çünkü Ülkü Tamer çocukluğunu nasıl hiç uzaklaşmadığı anayurdu olarak görüyorsa, o döneminin her şeyi oyuna dönüştüren bakış açısını da her zaman koruduğunu bütün yazdıklarında bize hissettiriyor.
Elbette zaman içinde dünyanın değişen koşullarına, toplumu ve bütün insanlığı ilgilendiren olumsuz gelişmelere de hiçbir zaman duyarsız kalan bir şair değil Ülkü Tamer. Kötülükler de onun şiirinde gülünçleştirilerek karşımıza çıkıyor.
Yazdığı şiirlerin imge zenginliği, ezgisel özellikleri ve anadilinin söz cambazlıklarının sayısız örnekleriyle şiirin ne olduğunun somut örneklerini veren Ülkü Tamer, bu konuyu hâlâ merak edenler için, sanki onların kafalarındaki soruları duymuşçasına Sıragöller kitabında “Şiir İçin Cevaplar” düşünüyor:
Şiir gecenin kardeşidir, gündüzün annesi:
yürekteki büyükbabadır şiir.
***
Şiir ateşin habercisidir, yangının kundakçısı.
Yanardağın üstündeki kuştur şiir.
Ülkü Tamer’e bir doğabilimcisi, toplumsal bir coğrafyada yeni yerler keşfeden, imgeleminin sınırlarını zorlayan ve sonunda hep anayurdu olan çocukluğuna dönen bir yolcu diyebiliriz. Eğer kendisine son şiirlerinden birinin başlığıyla “Nereden Geliyorsun?” diye soracak olursak, o bize şu yanıtı verecektir sanıyorum*:
Güzellikten geliyorum, güzelliklerden
Yürekteki kuş tüyünden, balkondan
Gamın buğusundan
Çarşafın ütüsünden
Tabağın beyazından
Bir ihtiyarın gülümseyişinden geliyorum
Bir annenin dalgınlığından
Savrularak geliyorum fırtınayla
Elinden tutup bir kasırganın, onu da getiriyorum.
*Ben Sana Teşekkür Ederim, Ülkü Tamer, Kırmızı Kedi Y., 147 s., 2020.